Popüler Yayınlar

8 Eylül 2020 Salı

PARAGRAFTA ANLAM. Soru 1 Aşağıdaki cümlelerde bir paragraf oluşturulursa hangisi ilk cümle olur? A)Hatta halk arasında hikâye denilince masal akla gelir. - ppt indir

PARAGRAFTA ANLAM. Soru 1 Aşağıdaki cümlelerde bir paragraf oluşturulursa hangisi ilk cümle olur? A)Hatta halk arasında hikâye denilince masal akla gelir. - ppt indir: CEVAP:B Açıklama Bu seçeneklerde verilen cümlelerle bir paragraf oluşturulduğunda sıralama B,A,C,D biçiminde olur. A ve D seçeneklerinde hatta ve ise sözcükleri cümleleri bir önceki cümleye bağladıkları için, giriş cümlesi olamaz. C seçeneğinde de başka bir cümledeki düşünce ile karşılaştırma vardır.

PARAGRAFTA ANLAM. - ppt indir

PARAGRAFTA ANLAM. - ppt indir: SORU 1-Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilir? A-)Aslında bende bu düşünceye katılmıyorum. B-)Gençler, coşku dolu davranışlarla yönlendirilmelidir. C-)O zaman, ülkemizin geleceği daha güzel olacaktır. D-)Günlerdir aklımı karıştıran bu duyguyu anlatmak istedim hep.

2 Haziran 2012 Cumartesi

28 Mayıs 2012 Pazartesi

okunası çoook şahane bir yazı..

İnsani değerlerimizi yavaş yavaş nasıl yitirdiğimizi anlatan fevkalade bir yazı. Mutlaka okumanız temennisiyle.
Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta Babamın bi...le anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.....

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.

Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi.
Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine gidip gelen elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi...
Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.

Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında,
temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ;
bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok.
Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar,
ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız,
onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp,
taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.

Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..
"Her toplum hakettiği gibi yönetilir" derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ?

27 Mayıs 2012 Pazar




Bilim adamları 1 metre yüksekliğe zıplayabilen 5 tane fareyi bir kafese alır ve üstünü kapatır kafes yarım metre yüksekliktedir.


Deneyde fareler zıplatılır fakat her zıplamalarında farelerin kafası kafesin tavanına çarpmaktadır. 1 metre zıplayan fareler bir süre sonra zıplarken kafaları tavana çarpmamaya başlar. Bunun üzerine bilim adamları kafesin üzerini açar. Fareler eskisi gibi 1 metre zıplarsa kafesten çıkabilecektir fakat fareler kafaları çarpacağı için hiçbiri yarım metreden yukarıya zıplamamıştır.

İnsanlar da öyle. Aynı fotoğraftaki çocuk gibi. Sistemin dayadığı hayat sonucunda insanların hayal gücü ve istekleri dahi bastırılmıştır.

Rahat bir yatak yerine, düzgün bir karton hayal edebilecek kadar.


Saat Neden Sağa Döner ?


İlk olarak eski Mısırlılar, güneşin her gün düzenli bir hareketle doğup, belirli zamanlarda gökyüzünün aynı noktalarında bulunup, battığını gözlemlediler ve bunun bir günü zaman parçalarına ayırmada kullanılabileceğini keşfettiler.



Böylece güneşin bu hareketinden yararlanarak ilk güneş saatini yaptılar. Bu saat, meydanlık bir yere yüksek bir taş koymak ve güneşin hareketi sırasında, bu taşın gölgesini takip etmekten ibaretti.

Mısır, konumu itibari ile kuzey yarım kürede fakat ekvatora da yakın bir ülke olduğundan, güneş doğduğunda, gölge hemen tam batıda oluşuyor, güneş yükseldikçe gölge kuzeye, yani sağa doğru hareket ederek, güneş batışında doğu yönüne ulaşıyordu. Yani gölge bugünkü tüm saatlerin akrep ve yelkovanında olduğu gibi soldan sağa doğru dönüyordu.

Daha sonraları, pendulumlu, pilli saatlerde de yön değişmedi, hatta sağa doğru dönüşler ’saat yönüne dönüş’ diye adlandırılır oldu.

Avustralya gibi ekvatorun güneyindeki ülkelerde, güneş doğarken taşın gölgesi güneye düşer ve güneş yükseldikçe sola doğru dönüş yapar. İlk saat orada keşfedilseydi, bugün akrep ve yelkovan ters yönde dönüyor olabilirdi.

Yaşanmış güzel bir öykü..
-
"İzgören Akın'a toplantıya gideceğim. Baktım genç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş.O anlatıyor ben dinliyorum.Tam işyerinin önüne geldik.Ankara'da Bakanlıklar.Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu,ben 10 TL uzattım.Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,taksici üstünü arıyormuş gibi yapar,siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda,inmemek için debelenirsiniz.Tam o sahne olacak.Şoför,para üstü var mı diye aranmaya başladı.

"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin var mı ağabey ?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor,indi araçtan.Önde bir büfe var.Gitti oraya,bir şeyler konuşup geldi.Bana 25 Krş uzattı.Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.
Döndü bana,attı kolunu arkaya :
-Vaktin var mı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk.İngiltere'de profösöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım.O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim,günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,o gün iş bulamamışsa,biz eve gelişinden,yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik.Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi.Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim,"Bizim meslek",seminerci.
- Ne anlatırdı baban

- Hayatta nasıl başarılı olunur ?

O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor,sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi,delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır,dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken ,biz de gülerdik. Annem kızardı,"Babanızla alay etmeyin.O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var,onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor,ama adamda her numara vardı,kumar falan oynatırdı.Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı,hep o ikisinin eskilerini kullandık.O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık,çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye,para falan hak getire.Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman,işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz ?
-Ne bıraktı ?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın,hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler,ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi,çoluk çocuğu,hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık.Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim :
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban ?
-Nerede oturuyoruz biliyor musun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

Evladınıza ne araba bırakırsınız,ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.